28 Kasım 2009 Cumartesi

Tek başıma, hiçbir sorunun yanıtını bulamıyorum. Hep yeni hayatlar yaşamayı isterken, kendimi aynı hayatı tekrar tekrar yeniden yaşarken buluyorum... Sisli bir gecede yolunu kaybetmiş gemilere benzetiyorum kendimi... Yanına gidip konuşmak istediğim insanları da işte bu kayıp gemilere benzetiyorum. Uzaktan soluk ışıklarını görüyorum... Ama ne onlar bana yaklaşabiliyorlar, ne ben onlara... Sisli gecelerde birbirimize uzaktan bakıp yeniden kendi kayboluşlarımıza karışıyoruz... Umudum kalmadı artık; bu dünyada düşüncelerimi, beni, duygularımı gerçekten anlayacak birini bulmam imkânsız görünüyor artık bana... Ama evimde duramıyorum yine de... Kendimi sokaklara atmak, insanlarla konuşmak, kendimi onlara anlatmak istiyorum. Dinliyor gibi gözüküp dinlemeseler de anlıyor gibi yapıp gerçekte anlamasalar da...

Anılar, birer zorba gibi yükleniyor üzerime. Durmadan hesap soruyorlar benden... Tekrar tekrar aynı görüntüler belleğimi kanatıyor... Ve hep o yüz... Yüzdeki o ışık, ömrümü ortadan ikiye bölüyor. Ne geriye dönebiliyorum, ne ileri gidebiliyorum... Öğrendiğim her yeni bilgi, eski inançlarımı koyulaştırmaktan başka bir şeye yaramıyor... O yüzün sahibine kaderini anlatmak isterdim... Oysa o yüz, ışığının farkında bile değil. Kendisine rağmen yaşıyor o ışık yüzünde... O yüz ki sevgiden önce nefret etmeyi öğrenmiş... O da kayıp bir gemi ve o da bu kanlı sisin içinde yitirdiği yolunu arıyor... Her kayıp gemi, bana kırılgan ve bitimli aşkları hatırlatıyor... Dostluklar, sisin ortasındaki kayıp gemiler gibi boğulmuş insan sesleri çıkarıyor... Ziyan olmuş hayatlar, bu sisi biraz daha koyultuyor... Her talihsiz karşılaşma, başka bir karşılaşmayı daha talihsiz kılmaya gidiyor... Her ziyan edilmiş hayat, başka bir hayatı ziyan etmeye gidiyor...

Hiç yorum yok: